Bir hırsızlık vakasından bizlere ilham çıkar mı? İşte başımdan geçenler...
Hırsızı yakalamak için o ilk sıcak anlarda önce hırsızlığın olduğu yere mi gidersiniz, hırsızlığın çevresine mi?
Dün gece evimde mini bir hırsızlık olayı yaşandı (hırsızlar yakalandı, olay zararsız çözüldü). Hırsızlık anı sonrası 112’yi arayıp adres tarifi verdim, polisler de sağolsunlar çok kısa sürede eve vardılar. Ancak, polisler sokağa ilk vardıklarında, direkt olarak ihbarın yapıldığı eve gelmediler. Önce, evin çevresini kolaçan etmek için ekip aracıyla tur attılar, ardından eve ulaştılar. Ben o sırada, “Acaba, adresi yanlış mı anladılar?” diye düşünüyordum. Kendileri, bana önce çevreyi kolaçan ettiklerini söylediler.
Bu benim, önceliklendirme konusunda hep yanımda taşıyacağım bir deneyim oldu. Nihai hedef, hırsızı yakalamak olduğundan, polisin ilk/acil önceliği, eve en hızlı şekilde ulaşmak yerine hırsızın fazla uzaklaşmadan olabileceği yakın yerleri kolaçan etmek hırsızı yakalamaya daha çok yardımcı olacaktır.
Futbol deyimiyle topun olduğu yere değil, topun gideceği yere doğru hamle yapmak. Hırsız evdeydi ama şimdi yakın çevrede. Polisin, hırsızı yakalamak için sınırlı ilk anlarda, ev yerine yakın çevreye bakmayı seçmesi (topun gidebileceği yere doğru hamle yapması) çok doğruydu.
Bunu bir düşünelim.
Öncelikli görünen şey, büyük resimde, büyük amaçta, ilk öncelik olmayabilir.
Bazen duymamak, görmemek iyidir. Duymana ve görmene gerek olmayan şeyleri sistem dışında bırakmak da candır
Hırsızlık olayı sonrası ifade vermeye polis karakoluna gittim. Karakolda odanın bir yanında güvenlik kamera görüntülerinin olduğu bir panel vardı. Dev ekranda 16 eşit parçaya bölünmüş bir ekran hayal edin. Bazı ekranlarda, ara ara yürüyüş emojisine benzer bir ikon yanıp sönüyordu. Polis memuruna, kameraların akıllı olup olmadığını sordum. Polis memuru da, kameralarda hareket sensörü olduğunu söyledi.
Daha önce de, apartmanın güvenlik kamerası kayıtlarının kısa süreli tutulduğunu çünkü kamera kayıtlarının yüksek bir disk kapasitesi gerektirdiği konuşmuştuk. Hareket sensörlü kameralar, bir nebze kayıt ve aktarım işini hafifletiyorlardı. Düşünsenize 10 saatlik bir kaydınız var ve bunun sadece 1 saatinde hareket varsa, hareketsiz 9 saati saklamanıza, işlemenize ve aktarmanıza gerek olmaz. İşlemeye gerek olmayan, o dokuz saatlik görüntüyü, hareket sensörü gibi bir teknolojiyle sistemden uzak tutmanın bir yolunu bularak, sisteminizi 10 kat hafifletmiş olursunuz.
Bu özellik bana dedemi hatırlattı. Dedem, “bazen duymamak iyidir” derdi. Birisi, başka birisine kızsa “duymamazlıktan gel” derdi. Bazen harçlık istediğimizde de, işitmede zorlanan kulakları bu isteğimizi genelde duymazdı.
Güvenlik kamerasının, görmesine gerek olmayan şeyi, görmemezlikten gelmesini sağlayan hareket sensörü gibi…
Dedemin, yanlış anlaşılmaları ve insanlar arasında olabilecek basit şeyleri duymamazlıktan gelmesini sağlayan düşünce yapısı gibi…
Bizim tasarladığımız sistemlerde, kendimizde ve işlerimizde…
Duymamazlıktan veya görmemezlikten gelmemizi sağlayacak sistemler ne olabilir?
Ve bağışıklık sistemimizden biliyoruz ki,
Bir zararlıyla mücadele etmenin en ucuz yolu onu bünyeye hiç sokmamaktır.
Zararlı vücudumuzda ilerledikçe, (deri > burun >akciğer> kan gibi bir rotada) vücudumuzun o zararlıyla mücadele etme maliyeti logaritmik şekilde artıyor.
Yani, daha iyi görmek, daha çok görmek ve daha geniş görmek bir yana…
Görmemezlikten gelebilme başka bir yana…
“Hırsızlık vakası” ve “Hırsızlık olayları”
Yaşadığım hırsızlık vakasına ben bir vaka olarak bakarken: Yani tekil bir vaka. Hırsızın saat kaçta eve geldiği, evin kapısını nasıl açtığı, evden neler aldığı, eşyaları kontrol etmek ve evin güvenliğini sağlamak gibi…
Polis memurları, buna hırsızlık olayı olarak bakıyorlar: Yani daha geniş bir perspektiften. Mahalle perspektifinden. Geçmişte ve gelecekte mahallede olan tüm hırsızlık olaylarının ortak örgüsü olarak. Yani, mahalledeki hırsızlık olaylarının nerelerde yoğunlaştığı, genellikle hangi teknikleri kullandıkları, hırsızların nasıl stratejiler geliştirdikleri ve nasıl bir karakterlerinin olduğu gibi…
Bu perspektif genişlemesini bir kaç örnekle genişletelim.
Mesela;
A müşterisine sunum hazırlamak (dar perspektif: vaka)
Müşteri sunumlarını hazırlama prensiplerini geliştirmek (geniş perspektif: olay)
veya
Ukraynada şu an Rusyanın işgaliyle bir savaş yaşanıyor. (dar perspektif: Vaka)
Ancak, Ukraynadaki savaşla, dünyadaki tüm savaş stratejileri değişiyor. İşe yarar ve yaramaz stratejiler test ediliyor, dünyanın tüm orduları ukrayna savaşından beslenen yeni savaş stratejileri geliştiriyor (geniş perspektif: olay)
Yani, içinde bulunduğumuz her vaka, her deneyim, her iş…
Aynı zamanda bir olay…
Vakalarımızı daha iyi işlemenin, daha iyi yaşamanın bir yolunu belki de,
vaka ve olay perspektifi arasında hızla, sık sık, bolca gidip gelmek olacaktır.
Sezen Aksu acılarını şarkıya, Arzu Kaprol başarısızlığını tasarımlara dönüştürüyor, ben neye dönüştürüyorum?
Arzu Kaprol’un bir tedx konuşmasında, Paris moda haftasındaki bir dikkatsizliğiyle üzerine çektiği eleştirileri, diğer sene moda haftasında nasıl yeni tasarımlara dönüştürdüğünü anlatmıştı. Metafor olarak bence çok güzel.
Sezen Aksu’nun da acılarını ve zorluklarını şarkılara dönüştürdüğünü biliyoruz. En son, “dilini keseriz” tehditini nasıl bir şarkıya dönüştürdüğünü gördük.
Bu yazıdaki amacım, elbette Arzu Kaprol veya Sezen Aksu gibi olmak değil. Ama, onlardan ilham alarak, yaşadığım nahoş deneyimleri bir şeye dönüştürme konusunda bir ifade tarzı keşfetmek. Bu yazıyı aynı zamanda, bu keşif denemesi.
Aslında buradaki konu, sadece, ben de değilim. Yaşadığımız coğrafyada, zamanda ve kaos ortamında hepimiz bir çok nahoş durumla (acıyla, felaketle, üzücü durumla) karşılaşacağız. Bu durumları dönüştürmenin bir yolunu da Sezen Aksu veya Arzu Kaprol örneklerinde keşfedebiliriz. Yaşadığımız şeyleri; bir ifade tarzına, bir yaratıma, bir anlatıya veya bir örneğe dönüştürme arayışında.
Bu arayışın, bize iyi gelmesini, dönüştürmesini ve iyileştirmesini diliyorum.
Şimdiden hepimize ilham olsun.
Depremde zarar gören, yakınlarını kaybeden, acı duyan tüm ilhamdaşlarımın acısını paylaşıyorum. Bize bu felaketi, toplumumuza yaşatan zihniyeti birlikte değiştirmek dileğiyle