Haftanın ilhamları...
ilhamdaşlarım merhabalar. Bu hafta farklı bir yapı deneyerek, kısa kısa 7 ilham paylaşıyorum. Şimdiden ilham olsun...
İyi iş yapanlar, basit algoritma yazanlara yenilir.
Senin için çalışan kaç algoritma var? (algoritma okuryazarlığı)
Senin beslediğin kaç algoritma var? (sana uyarlanan)
Senin yarattığın kaç algoritma var.? (İş yapmak değil, algoritmasını yapmak)
Çünkü, işini ne kadar iyi yaparsan yap, işinle ilgili basit bir algoritma yazan kişiye yenilebilirsin.
Öğrenmek, tanımaktan beslenmekten geçer
“Bu konuyu nasıl öğrenebilirim?, Bu konuda neler var?, Bu konunun prensipleri, formülleri ve metodları neler?” Tüm bu sorular konuyla ilgili bizi bir yere taşır.
“Bu konuda kimleri takip etmeli?” “Bu konuyu şekillendiren kimler var?” “Kimlerle paylaşabilir, kimlerden öğrenebilirim?” Bu sorularsa bizi her yere taşır.
Çekiç değil delik olun. Çalışan değil, yoldaş olun.
Pazarlamada ünlü bir söz vardır. “İnsanlar çekiç satın almaz, çekicin işe yarayacağı deliği satın alır”. Yani; “çekiç değil, delik satın” der.
Hayatta kendimizi ve rollerimizi tanımlarken, kendimizi çekiç gibi mi görüyoruz? Yoksa delik gibi mi?
Kendi rol tanımlamamız, kendi kimlik tanımlamamız ben merkezli mi, yoksa hepimiz perspektifli mi?
Mesela, bir çalışan mısın?
Birlikte çalışantığın kişilerin, iş arkadaşları; birilerine liderlik eden; müşterilere hizmet sunan biri misin?
Tanımlama biçimin çok şeyi değiştirir. Birinde daha iyi çalışan olmaya çalışırsın, diğerinde daha iyi bir iş arkadaşı olmaya çalışırsın.
Dünyadaki rolümüz, bizim gözümüzdeki dünyadaki yerimiz değil. Yani çekiç değiliz.
Başkalarının, ihtiyaçların, dünyanın gözündeki yerimiz bizim gerçek rolümüzdür.
Yani deliğimizi bulalım.
Hayat Bisiklet sürmek gibi değildir
Hayatın bisiklet sürmek gibi olduğunu düşünürdüm. Bununla ilgili bir de yazı yazmıştım.
Ancak, tam olarak öyle değilmiş.
Çünkü bisiklet sürerken, sabit bir zemin üstünde denge içinde ilerlemeye çalışıyoruz.
Oysa günümüz dünyasında zemin asla sabit ve durağan değildir. Karmaşık, akışkan ve dönüşen bir zemindeyiz. Zeminle bağımız da etki tepki gibi iki ayrı kuvvet gibi değil. Bezen zeminin kendisi oluyor, bazen zemine batıyor, bazen de zemin üstünde uçuyor gibi ilişkimiz. Dali’nin tablolarındaki gibi.
“Nasıl Olunur?”a olmakta olanlardan bir yanıt
En sevdiğim podcastlerden biri olan “Nasıl olunur?”’da Nilay Örnek, alanlarında önde gelen konuklarına “Nasıl olunur?” sorusunu soruyor.
Bu soruya yeni bir yanıtı Doğan Hızlan’ın bir cümlesinden keşfettim. Edebiyat eleştirmeni Doğan Hızlan, “Bir mısra bütün kainattır” diyor bir yazısında. Bütünün, nasıl bir parça içine sığabileceğini ve parçadan bütünün yansımasının görülebileceğini söylüyor.
Bir fincan kahvede, tüm kahve endüstrisini gören kahve girişimcisi; bir yasaklama kararından tüm toplumun resmini çekebilen bir avukat veya alanınızdaki parça neyse, o en küçük parçadan tüm kainatı gören ve görmeye çalışan herkes olma yolundadır.
Kötülükler, zorluklar, engeller, her zaman kötülük, zorluk ve engel olarak gelmezler.
Bazen Truva atı gibi gelirler. Yani iyilik veya kolaylık kılıklarıyla…
Bazen doz aşımıyla…
Bazen seni değiştirerek, seni bağımlı kılarak…
Bazen çeşitliliği ve çok sesliliği yok ederek…
Bazen kendisi gelmez. Sis gibi üzerine çöker. Toplumdan, makrodan veya mahalle baskısından
Bazen çok güzel bir çözümle birlikte veya onun sonrasında gelir.
Her eylemin bir mesajı vardır. Bazen de mesaj için eylemler vardır.
Askeri tatbikatlar sadece bir eylem midir? Eylemin bir mesajı vardır diye tarif etmek yeterli midir? Yoksa, mesaj olsun diye, mesajın kendisi olması için yapılan bir eylem midir?
bu haftaki bölüm, hepimize ilham olsun
Geçmiş haftalardaki yazılar da, arşivde herkesin erişimine açık. Zamansız olarak onları da gözatabilirsiniz.
Instagram’da paylaştığım ilhamlar için de, bu adresten takip edebilirsiniz.
Sevgilerimle
Çok teşekkürler, keyifle takip ediyorum.