İçindeki Sherlock Holmes'u 10 yeni ilhamla uyandır.
İlhamdaşlarım herkese merhabalar. Bu hafta her şeyi sonsuz görmek için içimizdeki Sherlock Holmes'u 10 yeni ilhamla uyandırıyoruz. Şimdiden ilhamolsun, sevgilerimle Özgür Alaz
İlhamdaşlarım herkese merhabalar, nasılsınız.
Hangimiz, Sherlock Holmes gibi gizemleri çözen, her yerden ipuçları toplayabilen ve dünyayı okuyabilen birisi olmak istemez ki? Hepimiz. Ve bu yetenek bir yandan, hem çok değerli, hem de çok hayati. Değerli çünkü, dünyanın en değerli markaları, temelde, insanların daha önce görülmemiş ihtiyaçlarının, motivasyonlarının üzerine kurulmuştur. Sadece marka kurmak için değil, hayatımızın her anında, gücünü hayattan alan, fırsatlar ve yollar bulmak için çok değerli. Çok hayati, çünkü, günümüzde, bizi manipüle etmek ve bizim dikkatimizi dağıtmak için kurulu olan bir sistemin içinde hayatta kalmaya çalışıyoruz.
William Blake der ki: ““Algı kapıları temizlense, insana her şey olduğu gibi görünürdü: Sonsuz”
Blake’in dediği gibi, her şeyi olduğu gibi, yani sonsuz olarak görebilme yolculuğunda, kendi algı kapımı ufak ufak araladığına inandığım bakış açılarını bu hafta İlhamOlsun’da paylaşmak istiyorum.
İzi değil, izleri takip et: Dün, Mubi’de “Büyük Yolculuk” diye bir film izledim. Film’de kendisinden kaçan nişanlısını tüm asya boyunca takip eden Molly’nin hikayesi. Molly, nişanlısını takip ederken onun izlerini takip ediyor. Ama sadece ayak izi gibi kendi bıraktığı izler değil, aynı zamanda, şehirdeki yolcu feribotlarının kayıtlarına bırakılan izlere de bakıyor. Bu ayrıntı zihnimi açtı, çünkü, her şey bir iz bırakır. Bilgisayar dilinde log, atalarımızın dilinde ayakizi gibi. Ancak, Bırakılan izler sadece onun izi değildir. Yani, izler, çevreye, kayıtlara veya dünyaya da bırakılmış olabilir. Bir şeyin izini takip ederek, onun izinin çok katmanlı olduğunu, onun sadece ayakizi (görünen) bırakmadığını aynı zamanda çevreye, insanlara, kayıtlara veya dünyaya da farklı katmanlardan iz bıraktığını hatırlamalıyız. Her şey iz bırakır. Evet ama tek iz bırakmaz. Her şey iz bırakır evet ama o izlerin hepsi aynı kanalda, aynı biçimlerde değildir.
Belirteç olarak görmek: Carl Linnaeus, bazı bitkilerin çiçeklerini günün belirli saatlerinde açıp kapatma eğiliminden yararlanarak"çiçek saati" (Horologium Florae) dediği biyolojik bir saat önermiş, yüzyıllar önce. Bu saati yapabilmesini sağlayan şey, çiçeklerin açıp kapanma zamanlarını (örneğin: karahindiba sabah 4’te açar, kadife çiçeği 15:00’te kapanır) bir belirteç olarak almasıdır. (Biyolojide biyobelirteç olarak geçiyor, farklı bilim dallarında da karşılığı var). Benzer şekilde, yıldızlara bakıp yön bulmak, bulutlara bakıp fırtınayı tahmin etmek vb. hep de doğayı birer belirteç olarak kullanmaktır. İçimizdeki Sherlock için bir şeyi tanımak, bence, onun neyin sinyali ve o şeydeki değişimlerin neyin belirteci olduğunu bilmeyi de kapsamaktadır.
Çehov’un Silahı: Çehov der ki: “Eğer birinci perde açıldığında duvarda bir tüfek asılıysa takip eden sahnede tüfek mutlaka patlar” Ve bence bu olay sadece tiyatro sahnelerinde değil, hayatın genelinde de doğrudur. Belirteç maddesinde konuştuğumuz gibi, çevremizdeki şeyleri veya olayları sadece onları tanımlayarak anlayamayız. Bir boyutta, tüm bu şeyler, bir şeylerin işaretçisi, bir şeylerin zemini veya bir şeylere imkan sağlayan şeylerdir. Nasıl ki, Çehov’un silahı diğer perdelerde patlayabilirse, bizim çevremizdeki şeylerin diğer perdelerde farklı sonuçları olabileceğini aklımızda tutmalıyız.
Size dedikodu yapan, sizin de dedikodunuzu yapar: Okyanusya atasözüymüş kendisi. Ancak, hemen hemen tüm kültürlerde benzer karşılığı var, bu sözün. Bir davranışın (bu sözde olan dedikodu davranışı) sadece kendi sonuçları, kendi bilgileri yoktur. Aynı zamanda, o kişiyle ilgili de mesaj verir. Okuduğunuz şey dedikodunun kendisi değil de kişinin dedikodu yapması olduğu zaman. Dedikodu yapan kişinin sadece bu dedikoduyu değil, farklı ortamlarda, farklı motivasyonlarla, siz dahil farklı kişilerin dedikodusunu yapabileceğini görürsünüz.
Eylemi değil, eylemselliği görün: Jennifer Lopez’in New York’ta gece kulubü striptizcisini canlandırdığı (ve yapımcısı olduğu) Hustler filmi hakkında, (hep aklımda kalan) şöyle bir yorum yapmıştı: “Bu film, zor şartlar altında seçim yapan kadınların hikayesi” Bu sözü genişletecek olursak, yaptığımız her şey ve karşılaştığımız her şey aslında belirli şartlar hakkında, belirli seçim alternatif arasında yapılan seçimler gibi görünmeye başlar. O zaman da eylemi bir sonuç olarak görürüz. Şartları ve seçim yapabilme genişliğini, cesaretini veya imkanlarını genişlettiğimizde eylemin de değiştiğini görürüz. Eylemleri okumak yüzeyseldir. Eylemselliği okumak, o eylemi, eylemi oluşturan şartlar ve seçim imkanları ile birlikte okumak bizi bir adım netleştirir.
Aklıma Ionna kuçuradi’den dinlediğim bir hikaye geliyor. İki esnaf düşünün. İkisinin de tartısı nizami ve müşterilerini kandırabilecekken veya tartıda hile yapabilecekken ikisi de hile yapmıyor. Buradan yola çıktığımızda, iki esnafı, aynı dürüstlükte ve aynı eylemi yaptığını düşünürüz. Ancak, bu iki esnafa soruyorlar, “Neden, tartın hilesiz, neden müşterileri kandırmıyorsun?” Birisi diyor ki: “İşin doğrusu bu” ve diğeri diyor ki: “Denetimler yoğun, müşterileri kandırmanın cezası büyük” Bu durumda, bu iki eylem biranda birbirinden farklılaşıyor. Yani, eylemleri değil, eylemleri oluşturan koşul ve seçimlerle birlikte eylemselliği görün.
Manzarayı koklayın: Çevremizi okumak bizi körleştirir. Nasıl yani, buraya kadar gözümüzün açık olmasının ne kadar önemli olduğunu anlatıp durmuyor muyum? Düşünsene, gözümüz açık ve çevremizi, insanları ve her yaşadığımızı muazzam okuyoruz. Ama, hani derler ya: “Insan plan yaparmış, Tanrı gülermiş”, onun gibi yaşadığımız ortamın iklimi, içinde bulunduğumuz ağın düzeni değişebilir ve biz buna körleşebiliriz. Sözgelimi, bir yerde kendi halimizde yaşarken, bir anda ortamdaki en zayıf halka pozisyonuna düşersek, şimdiye kadar hiç yem olmamışken, bir anda yem pozisyonuna düşebiliriz. Hayatımızda ne değişmiştir, hiç bir şey, ancak, bizimle hiç ilgisi olmayan daha zayıf halkalar belki göç etmiştir ve bu yüzden en zayıf halka biz olmuşuzdur. Manzarayı koklamak bu yüzden önemlidir. Manzara diyorum, çünkü, bu bizi saran dünyayı, ilişkileri, güç dengelerini vb. büyük resimde görmek demektir.
Gözümüzün bozuk olduğunu kabul etmek: Daha iyi görmenin ilk adımı bence gözümüzün bozuk olduğunun farkına varmaktır. Yavaş değişimleri göremiyoruz, Logaritmik (covid’in yayılmasında olduğu gibi) değişimleri göremiyoruz, kolayda gördüklerimizi resmin tamamı sanıyoruz, görmeye alışkın olmadıklarımızı göremiyoruz. Gorili göremiyoruz. (1 dakikalık Goril testi) Özgüven kör eder. Gözümüzün bozuk ve eksik olduğunu kabul etmek, bizim için umuttur.
Sinyal ile gürültüyü ayırt etmek: Tek işimiz görmek olsa, tek işimiz anlamak olsa, işimiz ne kadar kolay olurdu. Ancak, görmek demek gürültüyü, yanıltıcı şeyleri, gizlenen şeyleri vb. ayırt etmektir de aynı zamanda. Görmek bir eylemdir. Bakınca görmeyiz sadece. Bakarken, gözümüz, sanki bir işçi gibi gitmeli, ayırt etmeli, zararlı içerikleri kaldırmalı, gözünüzün merceğini temizlemeli vb. Başka bir deyişle, görmeyi, kendiliğinden bir oluş olarak görmeyin, bayağı bayağı emek var içinde. Bize sunulan çoğu şey, dikkat dağıtıcıdır ve bizi bir şeye inandırmak için hazırlanmıştır. Çoğu şey içinde gizlenen bir şey vardır. Çoğu durumda, o kadar çok şey (bilgi, olay vb.) akar ki, olayların bu hızla akması tamamen bizi paralize etmek için ayarlanmıştır. Gördüğümüz şeyin ne olduğunu anlamlandırmaya başlamadan önce, o şeyin doğasını da görmeliyiz. “O şey, sinyal mi, gürültü mü?”, “O şeyin açık mesajı nedir?, gizli mesajı nedir?”, “o şey neyi gizlemek için var?” “O şeyin ortaya çıkması dikkatimizi neden uzaklaştırır?”
İnsanları okuyan sadece sen olma: Gözümüzün bozuk ve yetersiz olduğunundan bahsettik. Görmek ve dünyayı anlamak için kendimize güvenemeyiz. Çevremizi okuyan sadece biz olmamalıyız. Bizimle birlikte sensörler, çevremiz, yapay zeka, beyin fırtınalarımız vb. de bu arayışımıza katılmalı. Görmek de kolektif bir eylem. Bazı kuşlar, su üzerinde bir küme şeklinde uyur (tüner). Basitçe, bu kuşlar uyurken, kendilerine tehlikelerden haber veren bir radarları vardır. Ancak, bu radar tek başına zayıftır. Bu kuşlar birarada küme şeklinde uyuduğunda, birbirlerinin radarlarını güçlendirirler. Birinin yakalayamadığını diğeri yakalar ve hepsine haber verir. Böylece, sürü halinde güvenlikleri sağlanır. Günümüzde, ülkelerin güvenlik mimarisi de kabaca bu şekilde çalışıyor. Ülkeler, güvenlik ittifakları ve daha büyük veri ile çevrelerini daha iyi okuma arayışındalar. Yapay zeka ve sensörler çağında dikkat kapasitemiz kat kat artmaktadır.
Dikkat etmenin kendi değeri vardır: İnsanlara dikkat etmenin, insanları merak etmenin, insanları gerçekten dinlemenin ve onlara güzellikleri hatırlatmanın kendi güzelliği var. “Sonuç değil, süreç önemlidir” derler ya, dikkat sürecinde de sürecin kendisinin de bir güzelliği ve bir değeri vardır. Meraklı insan daha canlıdır, ilgili oldukça ilginçleşir ve yeni hikayeleri farkeder. Dikkat etmenin şöyle ikincil bir değeri de vardır. Bir kere dikkat ederseniz, bundan sonra hep daha iyi dikkat edersiniz. Çünkü, insan görmeye hazır olduğu şeyi görür. Bir kere yeni bir perspektif yakaladığınız zaman, o yeni perspektif, bundan sonraki her görüşünüzde sizinledir.
Tekrar, William Blake’in “Algı kapıları temizlense insana her şey olduğu gibi görünürdü: Sonsuz” sözünü hatırlayarak bu haftaki ilhamOlsun’u noktalamak istiyorum. Ama bir notla, bu haftaki ilhamOlsun, burada yazan ilhamlar değil sadece, bu haftaki ilhamOlsun bir yandan da, hepimizin algı kapılarımızı temizleme isteğimiz, arayışımız ve farkındalığımız.
Haftanın Diğer ilhamları
- , ve substack bültenlerinde yine sevebileceğiniz güzel okumalar sizi bekliyor.
“Yapay zeka çağında, eticaretin temel varsayımları nasıl değişecek?” üzerine Kadıköy’de gördüğüm bir birahaneyi, Amazon’un yeni stratejisine bağlayarak bir yazı paylaştım. Okumak isterseniz
Linkedin’de “Trend Raporları” paylaştığım bir sayfa var. Bu hafta, içinde Türkiye verisi de olan dünya mutluluk endeksi raporunu paylaştım. Türkiye için ilginç çıkarımlar sözkonusu. Okumak isterseniz
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yolun kendisi ol. Müzelerde, kadınların az temsiliyetine dikkat çekmek için Gabriela Acha, kendisini, sırtına taktığı ve eserlerini sergilediği çanta ile birlikte bir mobil sergiye dönüştürmüş. Normalin işe yaramadığı, bir yol bulamadığımız veya bir yol açamadığımız durumlarda bu video aklımıza gelsin İzlemek isterseniz
ilhamOlsun için bir whatsapp kanalımız var. Haftaiçi ilginç ilhamları bu sayfada paylaşmaya devam ediyorum. Katılmak isterseniz
Instagram’da günlük hayatta bana ilham veren şeyleri paylaşıyorum. Takip etmek isterseniz.
İlhamOlsun’da olduğunuz için teşekkür ederim.
Birbirimize ilham vermek ve her birimizin, ilhamla yaşamlara ışık olması dileğiyle
Sevgilerimle