Her eylemin içindeki onarıcılık, kuruculuk ve tazeleyicilik.
Evi temiz, tertipli ve düzenli tutmanın yolu evi dağıtmamaktan, tertipli ve düzenli olmaktan geçmiyor. Her şeyi olduğu gibi korusan da, her şey yerli yerinde olsa da, ev senin dışında da dağılıyor ve bakım istiyor. Ben bu meseleyi annemden öğrendim. Annem ev içinde hareket ettikçe, sözgelimi, salondan mutfağa gidip su alacak, zihninde sanıyorum şöyle şeyler işliyor: “Salondan mutfağa gitmişken ne götürsem, yol üstünde neyi düzeltsem, mutfakta sebilden su alırken, sebilin musluğunun yönü yanlışsa onu düzelteyim” Yani, salondan mutfağa gidişi bile iyileştirici bir eylemdir. Futboldan bir terim (Fatih Terim dışında) vardır, “En iyi savunma, hücumdur”. Doğa ve doğamız bir şeyleri bozarken, en iyi savunma, iyileştirici eylemlerdir. Burada mevzu bahis evdi. Ama evi; işiniz, şirket kültürünüz, ilişkileriniz ve herşeyle değiştirebilirsiniz. Bu durumda, salondan mutfağa su almaya gitmeniz neye dönüşür? Yine benzer bir fikirlere ulaşacaksınız.
Gelin bakalım, evi düzenli tutmayla ilgili bu aydınlanmamı başka bir yere, yani zihnimize taşıyalım.
Ertuğrul Belen, Türkiye’yi networking kavramı ile tanıştıran kişidir. Bir sohbetimizde, benim zihnimi çok açan bir şey söyledi. Sohbetimizde, kendisine, “Bu kadar çok tanıdığı, bağlantıyı ve onların ihtiyaçlarını nasıl aklında tutabiliyorsun? Bir sistemin var mı?” sorusunu sordum. O da şöyle (hatırladığım kadarıyla) yanıt verdi. “Yeni bir kişi ile tanıştığımda, onu etiketliyorum. Mesela, ajans insanı, ITU mezunu, şu konuyu araştırıyor…gibi gibi gibi” Buraya kadar, “vay, ne güzel, ne özenli, ne düzenli” diyebilirsiniz. Ancak olay ve benim aydınlanmam da bundan sonra başlıyor. Sonra şöyle devam etti: “Sonra, onun gibi diğer ajans insanları, itu mezunları, aynı konuyu araştıran kişileri gözden geçiriyorum. Bu tanışma vesilesiyle gözden geçirdiğim kişiler de benim için bir tazelenme oluyor.” İşte benim aydınlanmam burada oldu. Zihnimizi genelde kitap, kütüphane, kasa gibi içinde bir şeyler saklanan bir şey olarak görürüz. Oysa, saklanan ve hareketsiz kalan her şey çürür. Olay, o şeylere, hareket katmak, can katmak ve üzerindeki zorları almaktır. Ertuğrul’un tanıştığı her yeni kişi elbette çok değerli, ancak tanıştığı kişiler vesilesiyle zihninde tekrar hatırladığı (canlandırdığı) bağlantıları bence çok daha değerli. Annemim ev düzeninde yaptığını, Ertuğrul zihninde ve bağlantılarında yapıyor.
Defne Andaç, bir tweetinde “Gerçekten de basit değişiklikler ve ufak alışkanlıklar hayat kalitemizi etkiliyor. Mesele hiç birinin denildiği kadar ‘basit’ olmamasında.” diyor. Acaba neden basit değil?
Her sabah uyanınca koca bir bardak su içmek, çok basit ve ufak bir alışkanlık değil mi? Yapmamız gereken, bir bardak su içmek. Hepimizin (büyük çoğumuzun) her zaman, kolayca yaptığı bir şey değil mi? Acaba, esas olay, Ertuğrul’un bağlantılarında yaptığı gibi, bağlantı edinmiş olmaktan ziyade, bağlantılarını tazelemek, hatırlamak ve onlara can katmak mı? Annemin yaptığı gibi bu can katma işi için süreçler, alışkanlıklar geliştirmek mi?
***
Yine sabah suyumuza dönelim. Normal şartlarda, böyle kolay ve faydalı bir alışkanlığı duyduğumda, heyecanlanırım, motivasyonumla bu alışkanlığı yaparım. Bir gün yaparım, ikinci gün yaparım… Motivasyonum azalır, bazı günler acelem vardır, unuturum… diğer gün sabah elime telefonu alıp su içmeyi atlarım… sonra bir gün… “Bir ara, sabah kalkınca su içiyordum” derim. Birlikte güleriz… Sonra başka bir şey duyup, belki onu denerim.
Oysa ki, eylemlerimiz de birer fikir. Eylemlerin başlangıçtaki motivasyonu, yeni bir otel odasına giriş yaptıktan sonra, düzenli kaldığı ilk 5 dakikada kadar sürer. Başlangıç motivasyonu, tek başına kibrit çöpü gibidir. Eylem ve alışkanlık fikirlerinin de canlı tutulması gerekir. İşte basit olmayan ama bir yerde de basit olan şey bu. Ertuğrul, her yeni bağlantı zamanında, bağlantı ile ilgili eylemlerinde, kendi bağlantılarını gözden geçirerek bir nevi bu canlandırmayı yapıyor. Alışkanlıklar ve eylemler için de bu şekilde bir canlandırma döngüleri, ara gazı, hatırlama, tetikleme, engelleri kaldırma ve kolaylaştırma katmalıyız. Su örneğinize dönersek, her gece yanı başına kocaman bir bardak suyu koyarak, sabah içtiğin suya bir anlam yükleyerek, sabah suyunu yudumlamandan veya onun midene inişindeki histeki mutluluğu görerek, gün içinde her su içtiğinde sabah ne güzel bir şey yaptığını kendine hatırlatarak, arkadaşlarını bu alışkanlığa yönlendirerek ve daha bir çok şekilde bu alışkanlık, bu fikir canlandırılabilir.
Basit değil mi? Basit basit…
Okuduğunuz ve paylaştığınız için teşekkür ederim.
Hepimize ilham olsun
Sevgiler