Milano’dan Bir Fotoİlham Turu. Hadi!
İlhamdaşlarım Milano’dan merhabalar. Bu hafta Milano’dan kısa bir fotoilham turumuz var. Birer fotoğraf ve hissettirdiklerini paylaşıyorum. Sevgilerimle, Özgür
İlhamdaşlarım merhabalar, bu satırları Milano’dan yazıyorum. Bu haftaki ilhamOlsun, Milano’dan kısa bir foto ilham turu gibi olacak. Hadi birlikte gezmeye başlayalım.
Milano’da kahve için, kasa için, metro için vb. bolca beklerken, “Hayat, biz bir şeyleri beklerken yaptıklarızca belirleniyor” diye içimden geçti. Hayatımız da takvimler gibi planlı ve net değil. Daha çok zamanla dans etmemiz veya belirsizliğe uyum sağlamamız gerekiyor. Hayatımız, Japon trenleri gibi tam zamanında ve dakik şekilde işlemiyor. Bazı şeyler aksıyor, aksayan şeyin yerine o an bir şey koymak gerekiyor. Zamanla veya yaşamla bu dansı yapabilmek gerekiyor. Bir şeyler aksadığı zaman, beklemek zorunda kaldığımız zaman, sosyal medyaya bakmak dışında yapabileceğimiz daha iyi tercihler olabilir mi? Hadi listeleyelim. Fotoğraftaki kadının, okuduğu kitap, arkadaki adamın sosyal medyaya bakıyor olması bizi düşündürsün.
Bir kiralık mağazanın yanından geçiyorum. Ancak “kiralık mağaza” yazmıyor. “Milan’da yeni işini kur” yazıyor. Yani, emlakçı, sattığı şeyi değil, kendisinden alınan şeyi yazıyor. Bu sadece daha çok ve daha kolay satmak için de değil. Kendini, ne sattığınla değil, insanların senden ne aldığı ile tanımlarsan, insanları merkeze koyarsın, daha aktif ve daha esnek olursun.
Burası bir müzesin cafesi. Başka bir deyişle bir çiçekçinin mağazası. Cafe’ye sağladığı bitkilerin saksısında şık ve iyi malzemeden bir mesaj var. Kabaca, “Siz de evinizi yeşillendirmek için bize ulaşın” diyor. Cep telefonunuz ile kodu okutunca bu bitki veya evinize uyan farklı bitkileri hemen o an sipariş verebiliyorsunuz. Müzedeki bitkiler, bir anlamda çiçekçinin showroom’u görevini görüyor. Çok soru doğuruyor. İşlerimizi bir showroom’a dönüştürebilir miyiz? Yaptığımız işler, bizi satabilir mi? Bu çiçekçiden ne öğrenebiliriz?
Yolda, bir banyo seramiği markasının tabelasını görüyorum: “Bathroom and wellness”. Bathroom, kısmını anlıyorum, wellness kısmıyla aydınlanıyorum.Yukarıdaki emlakçı örneğini hatırlayın. Belki de, Saidel’in sattığı küvettir, ancak bizim aldığımız terapidir, kendimizi yenilemektir, me-time’dır. Yaptığımız işlerle ilgili bir hayal kuralım. Ne yapıyorsunuz? Belki, “eğitim”, belki “reklamcılık”. Sonra işinizi, “işiniz+wellness” olarak tanımladığınızı hayal edin. İşinizi, “işiniz+wellness” olarak tanımlarsanız nasıl olurdu? Altını nasıl doldururdunuz? Nasıl bir müşteri deneyimi sözkonusu olurdu? Hemen yanıt yok. Internetten araştırın, arkadaşlarınızla tartışın, sonra kararınızı oluşturun.
Patagonia mağazasındayım. Patagonia, çevreci hareketin en önlerinde yer alıyor. Döngüsel ekonomi konusunda da öncü uygulamaları var. Bu konuda yaptıkları bir güzel uygulama ile karşılaşıyorum. Mağazalarında, bizim deyimimizle ikinci el ürünlerin satıldığı bir bölüm var. İkinci el algısını, yeni bir hikaye ile değiştiriyorlar. Fotoğraftaki “worn wear” ikonunu tasarlamışlar. Bizim deyimimizle ikinci el satın aldığınız üründe bu rozeti, kıyafetinize yapıştırabiliyorsunuz. Çoğu sorunda çözümü yanlış yerde alıyoruz. Mesela, kadın emeğini desteklemektense, kadın emeği için pazar yaratmak daha etkili. Daha çok ikinci el ürünü piyasaya sürmektense, ikinci el ürünlerin algısını yükseltmek daha etkili. Düşünelim birlikte…
Müzede iki fotoğraf yanyana görüyorum. Hayatımızda genelde iyi şeyleri, mutluluğu ve keyfi aydınlık ile temsil ederiz. Kötü güçleri, belirsizliği ve zorlukları karanlık ile temsil ederiz. Kötüyü, gerçekten kötü diye etiketlediğimiz zaman hayatımız karanlıktan kaçmak, acıdan kaçmak ve acıyı yok etmeye çalışmakla geçiyor. Yukarıdaki fotoğraf beni şöyle aydınlattı. Bazen, karanlıkta yani gölgede durmak daha akıllıcadır. Kötüyü, kötü diye etiketlemek ve her ne olursa olsun kaçınılacak bir şey olarak etiketlemek yerine, onu olduğu gibi kabul etmek, anlamak, kullanmak ve fotoğrafta olduğu gibi gölgesinden faydalanmak.
Bir burgercideyim. Fotoğrafta sıranın az olduğuna bakmayın. Normalde çok uzun sıraları var. Burgerci, uzun sıralarda, bekleme süresini nasıl yarı yarıya azaltıyor? Sıranın başına, herkesin alabileceği, beklerken yiyebileceği yerfıstığı yerleştirerek. Böylece, bekleme süresi algısal olarak kısalıyor. Burgerci, size bir ikramda bulunmuş oluyor ve memnuniyetiniz artıyor. Bazen, çözümler bu örnekte olduğu gibi algıda.
“Bu nasıl milano? Burada Milano gözükmüyor hiç” dediğinizi duyar gibiyim. Milano ile ilgili tüm paylaşımlarımı ve bana ilginç gelen diğer her şeyi profilimde hikayeler bölümünde sabitliyorum. Instagram’dan takip etmek isterseniz link
Son bir şey daha
Linkedin’de “2024’te markaları dönüştüreceğini düşündüğüm trendler” konusunda bir yazı yazdım. Hepsi birer cümle ve sizde kıvılcım oluşturacağını umarak yazdım. Linkedin’den okuyabilir ve Linkedin’deki bültene de abone olabilirsiniz.
İlhamOlsun’da olduğunuz için teşekkür ederim.
ilham dolu yeni bir yıl dilerim.
Sevgilerimle,