Plaja Giderken, Neden Çiçeğinizi ve Vazonuzu Mutlaka Yanınıza Almalısınız?
İlhamdaşlarım merhabalar. Her bulunduğunuz yerle bütünleşmek, kökleşmek ve her bulunduğunuz yeri yuva yapmak için İspanyol gezginden bize bir mesaj var. Bu sıcak günlerde hepimize şimdiden ilhamolsun!
Budapeşte’de bir sergideyim. Macarca açıklamaları biraz tercüme yazılımları yardımıyla biraz da hayal gücümle çeviriyorum ve hayal etmeye çalışıyorum. Bir metinde şöyle yazıyor: “Gezgin İspanyol, hiç bir yere gitmedi, her yerde kendi olarak var olmaya devam etti.”
Oysa ben, gezgin bir Türk olarak bir yerlere gitmiştim, gezgin bir Türk olarak, Budapeşte’ye gitmiş bir Türk olarak: “Gezgin İspanyol, hiç bir yere gitmedi, her yerde kendi olmaya devam etti” cümlesini okuyordum.
Bazı cümleler vardır, okuduğun anda, dünyanı genişletir ya da burada büyük bir şey var dersin. Gezgin Türk olarak Gezgin İspanyolu anlatan bu sözle karşılaşmam öyle bir heyecan yarattı.
“Demek ki, her gittiği yeri yuvası yapıyor” veya “Her bulunduğu yeri yuvası yapıyor”. diye düşündüm. “Her bulunduğu yerde köklenirsen, her bulunduğun yerle bütünleşirsen, aslında oranın yabancısı, oranın gezgini olmazsın” düşünceleri aklımdan geçti.
Plaja giderken hiç çiçeğinizi ve vazonuzu götürmek aklınıza gelir mi? Marmaris’te bir beyefendi ile tanışmıştım. Herkes, havlusuyla, şemsiyesiyle ve belki soğuk içecekleri ile güneşlenirken, bu beyin masasında çiçekleri ve vazosu vardı. Plaja gelmiş miydi? Yoksa plajı evi mi yapmıştı?
Gezgin İspanyol da bu bey gibi yaşıyor olabilir miydi? Her bulunduğu yerde kökleşen, her bulunduğu yerle bütünleşen, her bulunduğu yerin ev sahibi olan, her bulunduğu yeri yuvası yapan şekilde
Sen veya ben nerede başlıyor nerede bitiyoruz?
Parmak uçlarına bakar mısın?
Diğer elinle yavaşça yüzüne dokunur musun?
Sen bu musun?
Yani sınırların iki kulağının içinde ve derinin altında mı?
Acaba ispanyol gezgin şöyle mi düşünüyor?
Diyelim ki, ispanyol gezginimiz yeni bir şehirde otel odasında oturuyor ve dinleniyor.
“Sevgili İspanyol gezgin, sen nerede başlıyor, nerede bitiyorsun?” diye sorduğumda,
“Ben bu odada gördüğün her şeyim, ben bu odayım. Odanın beyni benim vücudum. Ama benim yenilenme alanlarım, dinlenme alanlarım, eğlenme alanlarım da var. Bak işte onlar şurada, burada ve orada. Bu alanlar, benim ama bu alanlar derimin altında değil.”
İspanyol gezginimiz bugün biraz gaza da gelmişse. Şöyle de diyebilirdi.
“Ben mi, ben bu şehrim. Pencereden bir bak. Bu şehirde gördüğün her şey benim. Benim beynim, bu karşıda beden olarak gördüğün şey. Ama şehrin eğlencesi, şehrin yemekleri, şehrin kültürü, şehrin parkları hepsi benim farklı alanlarım.”
Çevre ne demek?
Bizi saran, çevreleyen, bizim ötemizde olan her şey mi demek?
İspanyol gezginimiz çevre dediğimiz şeyi kendi uzantısı olarak görüyor.
Kendisini kendisinden öte görüyor.
Bizim çevre dediğimiz şeyle, o kökleniyor, bütünleşiyor, uyumlanıyor, yuvası yapabiliyor ki, her gittiği yerde aslında kendisi olarak varolmaya devam edebilsin.
Cümleyi ilk duyduğum zaman hissettiğim heyecanı siz de gördünüz mü?
Acaba bu bakış açısı sizde nasıl köklenecek, yansıyacak, filizlenecek?
Son olarak, gelin İspanyol gezginimizi en son bıraktığımız yere biz geçelim.
Biz kimiz?
Biz, bu güzel otel odasıyız
Peki bu otel odasında biz nasıl yaşarız?
Aklıma gelenleri ve benim yaptıklarımı sıralayacağım. Ama senin ve benim farklı olduğumu hatırlatarak, herkesin farklı bütünleşme ve yuva yapma biçimleri olduğunu not düşerek.
Ben Otel Odasıyım.
Odaya geldiğim zaman, odayı şöyle bir baştan sona bakarım. Oda, bensem, bende neler var. Pencereye bakmak, lavaboya bakmak, fişlerin nerede olduğuna bakmak, odada neler varmış diye bakmak.
Odayı havalandırmak, odayı ışıklandırmak.
Odaya yerleşmek. Mesela, kişisel hijyen malzemelerimin olduğu bir bardak vardır. O bardağı alıp lavabodaki aynanın önüne koymak, telefonlarımı sarja takmak, yatağımın yanına su koymak. Bu basit şeyleri yapınca, yerleşmiş hissediyorum. Kendimi evimde hissediyorum.
Telefonlarımı internete bağlamak. (Home is where my wifi is)
Şehirde gezme bel çantamı hazırlamak. Arka güvenli alana pasaportumu yerleştirmek. Öndeki alana gezerken lazım olacak her şeyi yerleştirmek.
Güzelliklerden sevinmek. Pencereden ilginç bir şey gördüysem, otel odasında zekice bir detay gördüysem sevincini yaşamak.
Şükretmek. Şehirden, otelden, o gün yapacaklarımdan heyecan duymak.
Otelde kalmak aynı zamanda “otel deneyimi nasıldır?” “Otellerden iş fikirleri” “Oteller müşterileri nasıl memnun ediyor?” gibi işle ilgili sorularımın yanıtlarını da yaşadığım yerler. Bana sunduğu öğrenme ortamına kendimi hazırlamak.
Ev sahibi gibi hissetmek. Otelde, insanlarla veya çalışanlarla sohbet başlatmak. Selam vermek, sorular sormak ve tavsiyeler istemek.
Otel yakınlarında market, eczane, restoran vb. varsa zihnime not etmek. Lazım olursa faydalanmak.
Sen şimdi neredesin?
Kendine bir yer seç. Ve orada nasıl köklenebileceği, orayla nasıl bütünleşeceğini, orayı nasıl yuvana dönüştürebileceğini düşün. Bunu hangi şekillerde yapıyorsun.
Seçtiğin bir yer için yaptıklarınla, diğer yerlerde yapacakların özü itibariyle çok benzer olacak.
İspanyol gezgin için söylenen söz aklımızda olsun. Bence hepimizin hayatını zenginleştirecek, hayatlarımız daha iyi yaşamamızı ve çevrelerimizi güzelleştirecek bakış açılarından birisi olacak. Siz de bundan sonra plaja giderken kendi çiçeğinizi ve vazonuzu alacak mısınız?
Son olarak
Hafta içi, bu konuyla ilgili Instagram’da bolca paylaşım yapacağım. Takip etmek isterseniz linkimi bırakıyorum.
Ve son olarak, bolca düşündünüz, bolca pratik yaptınız, sizin her bulunduğunuz yerle bütünleşme, her bulunduğunuz yeri evinize dönüştürme hikayeniz ve aksiyonlarınız neler olacak. Paylaşın, haftaya tüm ilhamdaşlarımıza ilhamolsun.
İlhamolsun’da olduğunuz ve buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
Şimdiye kadar 300’den fazla zamansız ilham, arşivimizde sizi bekliyor.
Sevgilerimle
Harika, içimi ısıttı fotoğraf.
"Köklenmek" de güzel kelime çok, anımsattığınız ve düşündürdüğünüz için teşekkürler.
Aile fotoğrafım, çerçevesiyle birlikte...