Bela mısın? Şeytan mısın? Engel misin? Sinir bozucu musun? Evet.
Yeni yılın, ilk ilhamolsun bültenine hoşgeldiniz. Bu hafta 3 farklı konularda 3 ilham hazırladım. Şimdiden ilhamolsun!
Genişlemek, Derinleşmek ve Katmanlaşmak
Evrim Kuran’ın Hatice Aslan’la olan 3+3 podcast bölümünü dinledim. Hatice Aslan’ı, bir oyuncu olarak ve yaşama biçimi olarak çok ilham verici bulurum. Bu sohbette, Hatice Aslan, Nuri Bilge Ceylan’la çalıştığı filmlerle ilgili: “Oyunculuğuma yeni katmanlar ekledim” sözünü not aldım. Şimdi…
Bir konuda derinleşmenin ne demek olduğunu biliyoruz.
Bir konuda genişlemenin ne demek olduğunu biliyoruz.
Peki ya, bir konuya katman eklemek ne anlama gelir sizce?
Örneğimiz sosyal medya olsun. Sosyal medya hakkında daha çok şey öğrendikçe, sosyal medya konusunda derinleşirsiniz. Sosyal medya konusunun yanına, görsel tasarım, metin yazarlığı gibi şeyler ekledikçe genişlersiniz. Peki ya, sosyal medyaya katman eklemek…
İlham olsun takipçileri, “ben, biz, hepimiz” kavramımı hatırlarlar. Okumayanlar için önceki yazılarla birlikte bunu da tavsiye ederim. Sosyal medyaya veya herhangi birşeye katman eklemek, bence bu kavramda gizli. Senin hayatının sınırları içinde olan bir kavramı, çevrene yaymak, çevrene hizmet için kullanmak bunun bir katmanı. Bu kavramı dahil ederek, yeni bir şey tasarlamak bu bir kavrama yeni katman eklemenin bir diğer adımı.
Sosyal medya konusunda örneklersem, kendine veya çevrene yeni bir sosyal medya stratejisi tasarlaman, sosyal medya konusunda eğitim vermen veya yeni bir sosyal medya aracı tasarlaman vb. baştaki sosyal medya kavramına katman eklemenin yollarındandır.
Nasıl derinleşeceğini bilmek kadar, nasıl katman ekleneceğini bilmek gerekir.
Derinleşleşmeyi konuştuğumuz kadar, katman eklemeyi de konuşmalıyız.
Bela mısın? Şeytan mısın? Engel misin? Sinir bozucu musun? Evet.
Hayatımızda bir çok engel ve yoldan çıkaran şey bulunur. Sinir bozucu ortamlarda bulunmak ve bela dediğimiz ilişkilerimiz olabilir. Hatta, olur. Vardırlar.
Strateji, proje yönetimi, hayaller, kararlar, değişim vb.kavramların hepsi hayatımızdaki bu engelleri aşmaya yönelik geliştirdiğimiz şeyler değil midir?
Bela, şeytan, engel, sinir bozucu şey, zorluklar… bunlar hep kötü, kaldırılması gereken şeyler vb. gibi görmez miyiz?
Şimdiye kadar kendi perspektifimizden baktık, Şimdi perspektifimizi biraz değiştirelim.
Diyelim ki geleneksel bir iş ortamı var. Bu iş ortamında yılların yöneticileri var, kurulu firmalar var, kurulu düzene eleman yetiştiren eğitim kurumu var. Ve de siz varsınız, bir değişim yaratmak isteyen, yenilik sunmak isteyen Don Kişot.
Kurulu düzenin gözünden bakalım. Kurulu düzenin mevcut bir dengesi var. İşleyişi yerinde, kurulu düzenin eli, gözü, kulağı, bacağı yani, bu düzendeki insanlar, kurumlar, bankalar, eğitim kurumları vb. herkes memnun. Ve bu düzeni değiştirmek isteyen siz varsınız? Bu düzenle savaşan, bu düzeni değişime zorlayan…
Bu durumda, düzenin gözünde siz nesiniz?
Düzen kendi işleyişini korumak için siz, düzenin gözünde baş belası, engel, yoldan çıkaran, sinir bozucu fikirler yayan birisi değil misiniz?
Baş belası…
İngilizcesi çok havalı… Disruptor… (Linkedin’de çok havalı bir pozisyon hatta)
Hayatımızdaki engellere empati duymak ve onların bizi değiştirmesine izin vermek için değil bu bakış açısı… Belalarımızla aramızdaki ilişkiden, düzene(eski düzen) nasıl bela olacağımızı öğrenebiliriz. Belalara, engellere, başımıza gelmemesi gereken, haketmediğimiz kötü şeyler olarak bakmak yerine, yaşamın bir parçası olarak görme konusunda kendimizi genişletebiliriz.
Biraradalıktan, birlikte damıtmaya…
Bir kahve siparişi vereceksiniz diyelim…
Baristaya direkt olarak 1 Filtre kahve lütfen demezsiniz. (sadece bunla yetinmeseniz daha iyi olur elbet)
Önce selamlarsınız: Merhaba
En son da teşekkür edersiniz: Teşekkür ederim.
Bir telefonla konuşurken, bir youtube videosu yayını yaparken her zaman
Önce selamlarsınız:
En son da teşekkür edersiniz.
Ben de bu bültende önce selamlıyor, hoşgeldiniz diyorum, bitirirken de teşekkür ediyorum.
Yani, idealde, her eylemimize bağ kurarak başlar ve bitiririz.
Haftasonu, akılmodelleri podcastinin yayıncısı Handegül Sert ile tanıştım. Handegül ile sohbetimde, ona bir cümle söylediğimde, önce yüzüyle anladığını ifade ediyor, duygusuyla yumuşatıyor veya yansıtıyor ve sonra yanıtını veriyordu. Kendisi, buna “empatik dinleme” diyordu.
Yukarıdaki örneklerime dönersek, benim açımdan bunun anlamı:
Bağ kurmanın, konuşmanın başlangıcında ve sonunda olmasının ötesinde, konuşmanın kendisinin bir bağ kurma olması. Bağ kurmak, konuşmaya eklemlenen bir şey değil de, konuşmanın içinde hatırlanan, geri dönülen ve yaşatılan bir şey haline dönüşmesi.
Daha başka boyuttan, bir araya getirilen ve birbirine eklemlenen şeylerin; içiçe geçirmek ve birbiri içinde damıtılabilme ihtimali…
Okuduğunuz ve paylaştığınız için şimdiden teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle,
Özgür